Prof. Yaşar Özdemir

Hoş geldiniz!

Üyelik Girişi
Site Haritası
Takvim

MTTB Kısa Tarihi

MİLLİ TÜRK TALEBE BİRLİĞİ KURULUŞU ve KISA TARİHÇESİ

     1299 – 1300 yıllarında bir OSMANLI beyliği olarak kurulan ve yıldan yıla, asırdan asıra sürekli gelişerek büyüyen bu beylik; ASYA, AVRUPA; AFRİKA, kıtalarında saltanat süren bir İmparatorluk haline gelir ve “ OSMANLI İMPARATORLUĞU “ adını alır.  Altı asır dünya siyaset tarihinde yer alan bu imparatorluk,1900 ‘ lü yıllarda zor durumdadır: Balkan harpleri ile bu harplerin hemen sonrasında girmek zorunda kaldığı 1914 – 1918 Birinci Cihan harbinde zor günler yaşamaktadır. İşte İmparatorluğun bu zor günlerinde Dünya devletlerinden oluşan düşmanlara karşı gençliği örgütlemek ve temsil etmek amacıyla, 4 Aralık 1916 yılında Darülfünun öğrencileri, İttihat Ve Terakki Partisinin desteği ile M.T. T.Birliğini kurdular. Birliğin kurucuları, üyeleri ve birliğe gönüllü olarak destek veren lise öğrencileri kendilerini bu amansız savaşın içinde buldular. Uzun süren savaşlara ve ÇANAKKALE savaşlarına katıldılar. Henüz öğretim çağındaki bu gençlerin çoğu Şehit, Gazi mertebelerine eriştiler. İstiklal Savaşını da içeren on yıllık suretçe M.T. T.Birliği ve yöneticileri hakkında ayrıntılı bilgi ve belgelere rastlanmamaktadır. Ancak M.T. T.Birliğinin 90. kuruluş yıl dönemi vesilesiyle sunulan “ DÜNLERDEN YARINLARA M:T:T:B:” adlı dergide, bu on yıllık süreçte “ Tahsin Bekir Balta (ikinci Başkan) “ ; “Ferruh AĞAN (İkinci Başkan) “ , “Nihat Üçüncü “ , “Adnan ötüken “ faal rol oynayan kişiler oldukları ifade edilmektedir. Bu on yıllık dönemde Genel başkan veya birinci başkan olarak görev yapanların adlarına ise rastlanılmamıştır.

     Kurulduğu 4 Aralık 1916 yılından; günümüze ( 2012 yılına ) kadar var olabilmeyi başarmış olan M.T. T.Birliği, “ TÜRK YÜKSEK ÖĞRENİM GENÇLİĞİNİN “ temsilcisi olarak kurulmuş olan en eski en köklü bir öğrenci teşkilatıdır. Öğrencilerin öğrenim içi ve öğrenim dışı tüm sorunlarına çözüm getirmelerinin yanı sıra, Türklük şuurunu yüceltmeyi, vatanseverliği, Türk milliyetçiliğini temel felsefesi yapmıştır. Bir asırlık bu faaliyet dönemi içerisinde birlik öğrenci meselelerinin yanı sıra, iç ve dış memleket meseleleriyle de ilgilenmeyi amaç edinmiştir. Bu yüz yıllık süreçte dünyada olduğu gibi ülkemizde de çok önemli tarihi olaylar vukuu bulmuştur:

a)      Osmanlı İmparatorluğu girdiği 1914–1918 Birinci cihan harbi sonucunda yenilerek Sevr anlaşmasını imzalamıştır. Böylece vatan topraklarının büyük bir kısmı kaybedilmiş, kalan topraklar da yer yer düşman işgali altına girmiştir.

b)      Bu durumu kabullenmeyen bir Osmanlı paşası olan MUSTAFA KEMAL Anadolu’ya geçerek, silahsızlandırılmaya çalışılan orduların kumandanları ile birlikte İSTİKLAL savaşını Padişaha rağmen başlatmıştır.

c)      Kazanılan İSTİKLAL savaşı sonucunda CUMHURİYET ilan edilmiştir.

d)      Ogünlerin koşullarının imkân verdiği siyasal sisteme, tek parti olarak girilir. Bu süreç 1946 yılına kadar devam eder.

e)       Son aşama olarak çok partili siyasal sisteme geçildi ve çok partinin katıldığı seçimlerin ilki 1946 yılında yapıldı.

f)        Bazı müdahalelere rağmen “ DEMOKRATİK CUMHURİYET “ günümüze kadar devam edebilmiştir. Ve de ilelebet devam edecektir.       

  Bu bir asırlık süreçte MİLLİ TÜRK TALEBE BİRLİĞİ öğrencilerin Üniversite ve Yüksek Okullardaki öğrenimleri esnasında karşılaştıkları sorunların çözümünde olduğu kadar, iç ve dış olayların meydana getirdiği milli meselelerde de hak ve söz sahibi olmuştur. Siyasi iktidarların etkisi ile bazen, bazı olaylardaki tepkisi eleştirilse de, genelde birliğin, temel felsefesi olan Türk milliyetçiliğinden, vatan ve millet sevgisinden ödün vermediği görülür.

MİLLİ TÜRK TALEBE BİRLİĞİNİN DEVRELERİ

 

I.Devre (1916 – 1936):       

    4 Aralık 1916 yılında Darülfünun öğrencileri tarafından kurulan MTT Birliğinin; verilmeyen izne rağmen, yaptığı HATAY mitingi nedeniyle 1936 yılında kapatılır ve 10 yıl Birlik kaplı kalır. Bu on yıllık süreç içinde HATAY meselesi Birliğin isteği doğrultusunda sonuçlanır.  Kuruluşundan kapatıldığı 1936 yılına kadar olan bu dönem birinci devre olarak bilinir. Birinci devre de Birlik genel başkanları sırasıyla şöyledir:

(1926 – 1927) yıllarında Tahsin Bekir Balta,

(1928 – 1930) Yıllarında Ferruh Ağan,

(1931–1933) Yıllarında Tevfik İleri,

(1934–1935) Yıllarında Zeki Batur,

(1936) İSE kutsi tecer,

Genel başkan olmuşlardır.

 II. Devre (1946–1960):

     İzinsiz yapılan HATAY mitingi nedeniyle kapatılan Milli Türk Talebe Birliği, 10 yıl aradan sonra kurulabildi. Birliğin bu ikinci kuruluşunda ki kurucular şunlardır:

  • Rehai İslam,
  • Necip Yüceer,
  • Doğan Can,
  • Melik İsfendiyaroğlu.

Birliğin merkezi Nuruosmaniye Caddesi no 50 de kiralanan bir daire oldu.15.12.1946 yılında birliğe “ MİLLİ “ unvanı verildi. İkinci devrede Birlik genel başkanları sırasıyla şöyledir:

  • Rehai İslam,
  • Suphi Baykam,
  • Kamuran Evliyaoğlu
  • Nejat Çerman,
  • Orhan Sakarya,
  • Vehbi Ünal,

Genel Başkan olmuşlardır.

III. Devre (1960–1965): 

      Milli Türk Talebe birliğinin 1960 – 1965 yılları arasındaki faaliyetlerinin III. Devre başlığı altında verilmesinin zorunlu bir nedeni yoktur. Bu ancak M.T. T.B hakkında yazılan bazı kitaplarda kullanıldığı, 27 mayıs1960 ihtilalini içerdiği ve M.T. T.B. hakkında yazılan kitaplarda bu dönem objektif olmayan ve yazarlık haysiyetine sığmayan bir şekilde ele alındığı için tarafımızdan da kullanılmıştır. 17 Mayıs 1955 den 31 Ekim 1959 tarihine kadar sabık ve sakıt, Reisicumhur Celal Bayar ve Başbakan Adnan Menderes yönetimindeki sabık ve sakıt hükümetin tasallutundan, ancak mahkeme kararı sonucunda kurtulabilmiştir. Yeni seçilen Genel Başkan Yaşar Özdemir ve Genel Yönetim Kurulu olarak biri Birliğe, üçü derneklere ait olmak üzere dört oda ile dört toplantı masası, otuz sandalye teslim alabilmiştir. Bu dönemdeki birliğin gelişmelerini, mesesleşmesini, bina ve şebeke sorununun çözülmesini, sitenin diğer birimlerinde daha etraflı bir şekilde ele alınacaktır. III. devrede Birlik Genel Başkanları şöyledir:

  • Yaşar Özdemir,
  • Faruk Narin,
  • Yüksel Çengel

Genel Başkan olmuşlardır.

IV. Devre (1965–1980):

     Bu devrenin başlangıcında Genel Başkan Yüksel Çengel ile İkinci Başkan Edip arasında Vakti gelen ve yapılması gereken kongre konusunda ihtilaf çıkar. Oysa kongre nin yapılması hususunda Birlik tüzüğün amir hükümleri vardır: Kongre tarihini ve kongrenin yapılacağı il’i Genel yönetim kurulu kararlaştırır. Genel Başkan gerekli yasal işlemleri yerine getirir ve yönetim kurulu kararına uygun olarak kongreyi toplar ve kongre günü açılışı yapar. İkinci Başkan Edip Geyik’in resen kongreyi toplama yetkisi yoktur. İfade edildiğine göre Edip Geyik, kendisine verilen siyasi ve nakit desteği kullanarak Bursa da Birlik kongresini toplamıştır. Bu kongrede Rasim Cinisli, bilahare toplanan İstanbul kongresinde ise Aydın Velioğlu Genel Başkan olarak seçilmişlerdir. Genel Başkan Yüksel Çengel, usulsüzlük iddiasını tespit ettirmek için kazai mercilere başvuruda bulunmamış olduğu ifade edilmektedir. Bu arada Bursa’ da seçilmiş olan Genel Başkan Rasim Cinisli Bursa kongresi sonuçlarını idari mercilere tescil ettirerek göreve başlar. Not: Bu kısımda itiraz edilen hususlar varsa belgelenmesi halinde güncellenecektir. IV. devrede Birlik Genel Başkanları Şöyledir:

  • Rasim Cinisli (18 Mart1965–28 Kasım1966) 
  • İsmail Kahraman (15 Mart 1967–19 Ağustos 1969) 
  • Burhanettin Kayhan (12 Ağustos1969–25 Mart1971) 
  • Ömer Öztürk (26Mart 1971–27Mayıs 1973) 
  • Raşit Ürper (27 Mayıs1973–7 Temmuz 1974) 
  • Abid Özmen (7 temmuz1974-3Ağustos 1975) 
  • Rüştü Ecevit (3 Ağustos1975–16 Ekim 1976) 
  • Cemaleddin Tayla(16Ekim1976 - 4Aralık 1977)
  • Kasım Yapıcı (4aralık1977- 28Temmuz1979)
  • Haşmet Oğuzalp (28Temmuz1979–30 Ağustos1980)
  • Vehbi Ecevit (30Ağustos1980–12 Eylül1980)

 Genel Başkan olmuşlardır.

M.T. T.B ‘ nin

BİRİNCİ ve İKİNCİ DEVRELERİNDEKİ SIRADAN OLMAYAN FAALİYETLER

 

     Birinci ve ikinci dönem deki Birlik faaliyetleri ilgili faaliyet raporlarına, yazılmış olsalar bile, ulaşılamadığı için anılarda, gazetelerde, dergilerde ve resmi kayıtlarda yer alan sözlü ve yazılı bilgilerden yararlanarak ortaya konulmaktadır. Öğrencilerin, eğitim ve öğretimden kaynaklanan sorunları süreklilik arz eder: Bunlar kitap, yurt, iletişim, burs, kısmi iş bulabilme, kültür ve sanat faaliyetlerine katılabilme ve bunun gibi sorunlardır. Bütün bu sorunlar sıradan sorunlar olup, istinasız her dönemde M.T. T.B. yöneticileri tarafından ele alınıp, günün imkânlarına göre çözüldükleri görülür. Bu sıradan faaliyetlerin dışında kalan Milli meselelerle de ilgilenen yegâne kuruluş olarak efsaneleşmiştir. Bu iki devredeki sıradan olmayan faaliyetler şunlardır:

  • ÇANAKALE ABİDESİ

     Yıl 1933.Zaferle taçlanan İstiklal savaşları biteli, on yıl geçmesine rağmen “Çanakkale Şehitleri “ için bir anıt veya onlara layık bir mezar dahi henüz yapılmamıştır. Bu duruma üzülen M.T. T.Birliği mensubu gençler “ Çanakkale Şehitleri “ için bir abide yaptırmak fikrini ortaya atarlar. Aynı yıl şehitliklerimizi ziyaret eden gençler, tabiat olayları sonucunda açığa çıkan ve sağa sola savrulan şehit kemiklerini bir araya getirirler ve altına “ Türk Gençliği “ imzalı bir levha koyarlar. Bu levhada “ Türk Tarihinin En Şanlı Savaşların Birini Yaratmış Olan Şehitlerimize Abide İstiyoruz “ yazılıdır. Gençlerin bu duyarlı istek ve davranışı Şehitlerimize layık bir abide yapılması girişimlerinin başlanılmasına vesile olmuştur. Maddi imkânsızlıklar nedeniyle uzun yıllar süren abide inşaatı yarım kalır. Aydın Doğan ‘nın sahibi olduğu Milliyet gazetesinde açtığı kampanya, Türk milletinin verdiği büyük destek sonucunda başarılı olmuş ve Çanakkale şehitleri Abidesi tamamlanmıştır.

  • VAGON-Lİ HADİSESİ (22 şubat 1933)

     Osmanlı İmparatorluğu dönemindeki bazı yabancı kökenli şirketler yeni kurulan çağdaş T.C.Devletinde faaliyetlerine devam etmektedirler. Kapitülasyon zihniyeti taşıyan bu şirketler hem en üst düzeyde yarar sağlıyorlar hem de çalıştırdıkları Türk personelin şeref. Haysiyet ve Türklük gurularıyla oynuyorlardı. Bunlardan biri Vagon-li şirketi idi. Bu şirkette 22.Şubat.1933 günü milli haysiyetimizi rencide edici bir hadise cereyan eder. Yataklı vagonlar şirketinin Beyoğlu acentesi müdürü olan ve gayet güzel Türkçe bilen Belçikalı B.Boel ‘in yerine M. Jannoni adlı bir zat henüz atanmıştır.

     Vagon-li şirketinin Beyoğlu acentesinde dört yıldan beri çalışan, Naci bey isminde bir memur çalışmaktadır. Naci Bey şirkette temayüz etmiş çalışkan, vazifeşinas ve amirleri tarafından takdir edilen bir memurdur. 22 Şubat 1933 perşembe günü kendisine telefonla başvuruda bulunan bir iş adamı o günkü Ankara treninde, yataklı vagon için bir bilet ister. Naci Bey Beyoğlu acentesindeki tüm biletler satılmış olduğu için, Galata acentesini arar ve o gün için yataklı vagonda yer olup olmadığını sorar. Türkçe yapılan bu konuşmaları yakında bulunan şirketin yeni müdürü M. Jannoni duyar ve diğer memurlara dönerek Fransızca olarak şu sözleri söyler:

-         Bu memur böyle nece anırıp duruyor, Türkçe mi?

-         Memurlardan biri bu küstahça suale: 

-         Evet diyerek cevap verir. 

Müdür bu cevabı alınca, Naci beye döner ve bağırarak:

-         Bu şirkette Fransızca konuşmanın mecburi olduğunu bilmiyor musun? Kaç defa söylenmeli, kaç defa yazılı bildirim yapılmalı?

Müdürün bu hitap şeklinden rahatsız olan Naci Bey, Müdüre şöyle der:

-         Türkçe konuşmamın nedenini sorabilirdiniz. Ayrıca ben türküm ve kendi vatanımda bulunuyorum. Milletimin resmi dili de Türkçedir.

Naci Beyin bu cevabı karşısında büsbütün hiddetlenen müdür:

-         Sana on lira nakdi ceza verdireceğim diye bağırır.

-         Niçin bana ceza veriyorsunuz. Suçum ne? Diye itiraz eder. 

Artık Müdür Kendini kaybetmiştir. Son kararını bildirir:

-         Seni on beş gün için kovuyorum!

Bunun üzerine Naci Bey cevap vermeden, iş yerini terk etmiştir. Duruma çok üzülen diğer memurların Müdüre giderek yaptıkları arabuluculuk girişimi de netice vermez. Müdür:

-         Ya ben giderim, ya da o! Diyerek eylemini devam ettirir.

Olay Vagon-li şirketinin daha üst birimlerine aksetmiş ise de olayla ilgilenen bir yetkili çıkmamıştır. Bu müessif hadise ertesi gün, İstanbul gazetelerinde yer alır. Böylece bu

hadiseden haberdar olan, Türk Yüksek Öğrenim gençliği ve halk galeyana gelmiştir. “vatandaş Türkçe konuş “ kampanyalarını sıksık yapan ve Türkçe konuşma hususundaki hassasiyeti iyi bilinen M.T. T.Birliğinin ogünkü yöneticileri bu olayı çok önemsemiştir. Türkiye de yaşadığını unutan, Türkçeyi ve Türkü pervasızca tahkir eden bir müdürün ve susarak olayı tasvip eden şirketin diğer yöneticilerinin bu zihniyetlerini protesto etmek üzere harekete geçmiştir: Üniversitenin önünde toplanan Türk öğrenim gençliği, kollar oluşturarak yürüyüşe geçmişlerdi. Engellemelere rağmen Vagon-li binasının idare merkezi olan Beyoğlu’ndaki eski Tokatlıyan, Şimdiki Konak otelinin önüne varmışlar,  Bay Jannoni ‘ nin sözlerini protesto etmişlerdi: binanın kapatılan kapıları zorlanarak açılmış, içeri girilmişti. Sadece Vagon-li şirketinin odalarına girilmiş bazı büro eşyaları tahrip edilmiş “ Yaşasın Türkçe “ nidaları altında olay yeri terk edilmişti.

     Ertesi gün emniyet kuvvetleri tarafından gözaltına alınan yirmi kadar Üniversiteli genç sorguya çekilmiş ise de bilahare serbest bırakılmışlardı.

     Gazeteler vasıtasıyla duyurulan bu hadiseden sonra “ MİLLİ TÜRK TALEBE BİRLİĞİ MERKEZİ “, gençliğin hassasiyetine tercüman olmaları nedeniyle gönderilen telgraflarla tebrik ediliyordu.

 

RAZGRAD HADİSESİ (20 Nisan 1933)

       Razgrad, Bulgaristan’ da Deliorman’ın Türklerle meskun bir kasabasıdır. 17 nisan 1933 pazarertesi günü, gecenin ilerlemiş bir saatinde 200 civarında bir güruh Türk Mezarlığına girmişlerdir. Kötü niyetli oldukları, yanlarında kazmalar, kürekler, baltalar getirmelerinden anlaşılıyordu. İçlerinden birinin komutu ile mezarlığı tahribe başlarlar. Önce mezarlık bekçisinin kulübesi ateşe vermişler, sonra bütün mezarları kazmışlar, ölü kemiklerini çıkarmışlar ve etrafa rasgele saçmışlardır. Yeni gömülmüş ölüleri mezarların çıkarmışlar ve sağa sola sürüklemişlerdi.

     Bu vahşi ve ilkel hadise karşısında Türk Cemaat Reisi, Razgrad Müftüsü, Türk ileri gelenlerinin, Bulgar vekillerine, parlamento başkanına telgraflar çekerek protesto etmişlerdi.

     Türkler yaptıkları protestolara karşılık en azından bir özür ve suçlular cezalandırılacaktır açıklamalarını beklerken, Bulgar Hükümetinin resmi yayın organı Znama gazetesi ertesi günkü nüshasında, mezarlığın tahrip edilişinden hiç bahsetmeden, hadiseyi tevil ettiği görülmüştü. Razgrad Belediye meclisinin aldığı bir karara göre Türk Mezarlığının başka bir yere nakledilmesinin gerektiği hususuna değilinerek, oysa Türkler “hala ölülerini bu mezarlığa gömmektedirler” gibi bir tespitle mezarlığın tahrip suçunu Türk cemaatine yüklemeğe çalışılmıştı.

     Bulgar Gençliğinin bu yüz kızartıcı barbalık eylemi radyo ve ajanslar tarafından duyurulmuş, İstanbul gazeteleri ise hadiseyi manşetlerde vermişlerdi. M.T.T.B.yöneticileri derhal harekete geçerek, Türk mezarlığının vahşice tahribini protesto etmek için yapılacak miting hazırlıklarını tamamlamış ve izin için Umumi katıp Şükrü Kaya imzasıyla İstanbul valiliğine başvurmuştu. Bulgar gençliğinin yaptığı Türk Mezarlığı tahribine cevap teşkil edecek olan mitinge Vilayet izin vermemişti. Birliğin Başkanı Tevfik İleri ise o günlerde İstanbul parti başkanı olan Doktor Fahrettin Kerim ile olan görüşmesinde yapacakları mitinge müsaadenin verilmesini rica etmiş, fakat rıza alamamıştı.

      Buna rağmen 20 Nisan 1933 Perşembe günü öğlenden sonra mitinge katılan gençler başlarında Birlik Başkanı Tevfik İleri, Şükrü Kaya günümüzde şöhret olan Adnan Ötügen, Cihat Baban, Lebit yurtoğlu olmak üzere, önce Maçka’ deki Bulgar konsolosluğunun Önüne gelmişlerdi. Birliğin o günkü başkanı Tevfik İleri bir otomobilin üstüne çıkarak mitingin amaç ve ehemmiyetini açıklayan heyecanlı bir konuşma yapmış ve sözlerini “ Biz ölülere hakaret değil, hürmet ederiz “ diyerek bitirmiştir. Bulgar sefareti önündeki bu protestodan sonra gençler, burayı terk ederek Feriköy’deki Bulgar mezarlığına doğru hareket etmişlerdi.

     Yollar polis tarafından tutulmuş ve gençlerden dağılmaları istenmişti, dağılmamaları halinde “Cebir kullanılacağını, gerektiğinde ateş açmak mecburiyetinde kalınabileceği “ tekrar tekrar hoparlörler vasıtasıyla duyurulmuştu. Bu bildirimlere rağmen, marşlar söyleyerek, aralarda kısa veciz sloganları, birlik ve beraberlik içinde yüksek sesle söyleyerek polislerle yer yer itişip kalkışarak Bulgar Mezarlığının önüne kadar gelmişlerdi.

     Bulgar Mezarlığının duvarlarını aşarak Mezarlığa girmişler ve yanlarında getirdikleri çiçekleri mezarların üzerlerine koymuşlardı. Asalet, zarafet içinde sonuçlanan miting, izin verilmediği halde gerçekleştirildiği gerekçesi ile alınmış ve başta Birlik başkanı Tevfik İleri ve Birlik umumi kâtibi Şükrü Kaya olmak üzere 80 talebe nezarete alınmıştı. Diğer taraftan başta İstanbul halkı olmak üzere Millet nezdinde Türk gençliğinin bu asalet ve zarafet örneği karşısında hayranlık duymuştu.

     O gün nezaret altına alınan gençlerden 57’si 22 Nisan 1933 Cuma ertesi günü serbest bırakılmış, geriye kalan 23 genç tevkif müzekkeresi kesilerek yargılanmak üzere adliyeye sevk edilmişti. Bu gençler hakkında Sultanahmet Birinci Sulh Ceza mahkemesi tevkif kararı vermiş ise de Müddeiumumî  Kenan beyin dikkat ve hassasiyetle hadisenin tahlili ve istemi üzerine gençler mevkufiyetlerinin 6. gününde serbest bırakılmışlardı.

 

HATAY MİTİNGİ VE BİRLİĞİN KAPATILIŞI

    

     İskenderun, Antalya, Kırıkhan, Reyhanîye, Yayladağı ve civarı “Hatay Sancağı” diye adlandırılmıştı. Hatay Sancağı Misakı Milli sınırları içinde olduğu halde Türk Hükümeti

20 Ekim 1921 Tarihli “ Türk- Fransız itilafnamesi “ ile burayı sınırları dışında bırakmayı uygun görmüştü. Bununla birlikte Sancak halkının çoğunluğunun Türk olduğu göz önünde bulundurularak; Burada yaşayan Türk halkının kültürel gelişmesinin engellenmemesini sağlayacak ve her türlü hak ve hukukunun muhafazası için de açık hükümler konulmuştu.  Sancak vilayetinde Suriye’den ayrı, bağımsız ve özel bir yönetim şekli kararlaştırılmıştı.           

Ayrıca Türkçenin Hatay Sancağında resmi dil olması da sağlanmıştı. Bu sırada Suriye 

25 Nisan 1920 ‘de San Remo antlaşması ile Fransız Mandası altına alınmış ve bu statü gerek Ankara itilafnamesi, gerekse Lozan antlaşmasının 3.maddesinde doğrulanmıştı. Bundan sonra Fransa Hatay Sancağında muhtar bir idare kurdu.

     Ancak Fransız mandasının 9Eylül 1936 tarihli antlaşma ile sona ermesi üzerine Hatay meselesi yeniden ortaya çıktı. Bu antlaşmanın 3. maddesine göre Fransa, Suriye ile ilgili bütün hak ve vecibelerini Suriye Hükümetine devretmeyi taahhüt ediyordu. Bu durum Hatay’daki Türk Halkının statüsünü tehlikeye sokabilecek bir nitelik arz ediyordu. Antlaşma Türkiye’de çok büyük yankı ve tepki uyandırdı.

     Türkiye, meselenin Milletler cemiyetinde (Cemiyet Akvam) görüşülmesini istedi. Fransa ‘nın da uygun görmesi üzerine Milletler Cemiyeti konseyi meseleyi gündemine aldı ve yerinde inceleme yapmak üzere İtalyan, Norveç ve İsviçreli üç gözlemciyi inceleme yapmak üzere Hatay’a gönderdi. Cemiyeti Akvam’ın Hatay’a gönderdiği gözlemci heyetin gözleri önünde bile kötü amaçlarla yönlendirilmiş bazı kişiler Türklere ateş ederek yaralama, hatta öldürme girişimlerinde bulunuyorlardı. Mahalli idare ise Türkleri suçluyor ve yakaladıklarını tevkif ediyor, oları işkenceden geçiriyorlardı. Bütün bu olayları yakından izleyen M.T. T.B yöneticileri 22 Teşrin 1933’de Hatay’da Türklere yapılmakta olan işkenceleri, hakaretleri protesto etmek ve Hatay’ın bir an önce Anavatan’a ilhakını talep etmek için bir miting tertip etti. Derhal izin için Valiliğe başvurulmuştu. Fakat Valilik mitingin yapılmasına izin vermemişti. Buna rağmen Beyazıt meydanında toplanan gençler Taksime doğru yürüyüşe geçmişlerdi. Atılan sloganlar eşliğinde Taksim’e varmışlar, Yapılan konuşmalardan sonra Abide çelenk koymuşlar ve  Hatay’ın bir an önce anavatan’a ilhakının sağlanmasını istemişler. Aksi halde “Türk gençliğinin bunu da yapmağa hazır ve muktedir” olduğunu ifade etmişlerdir. Mitingin izinsiz olduğunu ifade eden Emniyet kuvvetleri ile gençler arasında çatışmalar çıkmış ve bir gurup genç gözaltına alınmıştı. Devlet ve Hükümet adalarının her devirdeki zorlama politikaları nüksetmiş ve bir gün sonra Anadolu ajansı Dahiliye vekaletinden naklen verdiği haberde aynen şu bildiriyi yayınlamıştır: “Milli Türk Talebe Birliği’nin ön ayak olduğu bu hadiseyi Cumhuriyet Hükümet’i hiçbir zaman hoş görmemiş, talebe ve hocalar arasında böyle mitingler yapılmasını memleketin kültürel terakkisine mani telakki etmiştir.”     

     Heyetin, inceleme sonucunda hazırladığı rapora göre Hatay’ın iç işlerinde bağımsız olmasını, dış işlerinin bazı koşullar altında Suriye tarafından yürütülmesini, Bölgenin belirli bir statü ve bir anayasa ile yürütülmesini, Suriye ile bir gümrük birliğinin kurulmasını, Türkçenin resmi dil olarak kullanılmasını, askerliğin mecburi olmamasını, bölgenin tahkim edilmemesini, ülke bütünlüğünün Türkiye ve Fransa tarafından sağlanmasını ön görüyordu.

    Görevlendirilen uzmanlar heyeti Hatay’ın statü ve anayasasını hazırladı. Anayasa genel hükümleri, yasama kuvvetini, yürütme kuvvetini, temel hakları kapsıyordu. Statüye göre sancak iç işlerinde tam bir istiklalle sahip olacaktı. Sancağın dış işleri ise Suriye tarafından idare edilecekti. Araya Türkiye aleyhine daha nice kararlar konulmasına rağmen, Araplar işi savsaklayarak seçimleri engellemeye çalışıyorlardı. Sonunda seçimler yapıldı ve 40 kişilik

 

Meclisin 22’sini Türk topluluğu kazandı. Meclis 2 Eylül 1938 tarihinde “Hatay Devleti”nin kuruluşunu ilan etti. Tüm temsilciler yeminlerini Türkçe yaptılar. Hatay meselesi 23 Haziran 1939’da imzalanan bir antlaşma ile Türkiye ile Suriye arasındaki arazi meselesine kesin çözüm getirildi. Antlaşmaya göre; Hatay ile Türkiye arasındaki sınır kaldırılacak, Hatay’daki Fransız kuvvetleri tahliye edilecek, Hatay vatandaşları Türk vatandaşlığını kazanacaktı. Baştan sona kadar Mustafa Kemal “ ATATÜRK “ün Takip ve kontrolünde başlayıp gelişen bu aşamaların sonucunda, Hatay’ın Türk olan temsilcileri ve idarecileri Hatay Devletinin Anavatan’a bağlanmasını istediklerini açıkladılar. Bu açıklamalardan ve alınan bazı idari kararlardan sonra 29 Haziran 1939 Tarihinde olağanüstü olarak toplanan Hatay Meclisi Anavatan’a katılma kararını aldı. Türkiye Büyük millet meclisi de 30 Haziran 1939 tarihli olağan toplantısında Hatay’ın Türkiye’ye katılmasını Kabul etti.